1881 yılında Selanik’te 3 katlı pembe bir evde dünyaya gelmişim. Annem bana baharda mayısın herhangi bir günü doğduğumu söylerdi.
Benim doğum günüm niye 19 Mayıs olmasın?
Çocukluğuma ilişkin ilk anımsadığım şey okula gitme konusudur. Önce annemin istediği gibi mahalle mektebine sonra babamın tercih ettiği şemsi efendi okuluna yazıldım. Kısa bir zaman sonra babam öldü.
Onu ölümüyle kendimi yalnız hissettim. Çünkü bizi ayakta tutan kuvvetli bir destek yıkılmıştı. Daha sonra annemle birlikte dayımın yanına yerleştik.Kendimi bir köy hayatının içinde buldum. Bu arada annem okulsuz kaldığım için kaygılanıyordu. Nihayet Selanik’te bulunan teyzemin yanına gitmeme ve okula devam etmeme karar verildi.
Mülkiye rüştiyesinde karıştığım bir kavga nedeniyle büyükannem beni okuldan aldı. Annemin haberi olmadan askeri rüştiyesinin sınavına girdim ve kazandım. Artık hayatımda yeni bir dönem başlamıştı. Ortaokulu bitirince manastır askeri lisesine yazıldım. 13 mart 1889 tarihinde bir harp okulu öğrencisiydim.
Harp okulun üçüncü sınıfında memleketin durumuna fena halde üzülüyor, baştaki subayların buna çare bulacaklarına inanmıyorduk. Çare sadece harp okulundaki aydınların bir öncü subay olarak orduya katılıp büyük bir kuvvet gerçekleştirmesiyle olabilirdi. 1902 yılında 21 yaşında teğmen rütbesiyle harp akademisine girdim.
Binlerce kişiden oluşan akademi öğrencilerine, düşüncelerimizi anlatmak için el yazısıyla bir gazete çıkarmaya başladık. Sınıf içinde ufak bir örgütümüz de vardı. Kurmay yüzbaşı olarak harp akademisinden mezun olduğumda takvimler 11 ocak 1905'i gösteriyordu. Aynı yıl Şam’daki 30.Süvari alayına staj yapmaya gittim. Burada siyasi yaşantım için önemli gözlemlerim oldu. Devlet yönetiminin kötülüğüne ordunun yetiştirilmesindeki eksikliğe halkın yönetim yüzünden çektiği sıkıntılara tanıktım.
1906 da bir Ekim gecesi arkadaşlarla Vatan ve Hürriyet cemiyetini kurduk. Bu bölgedeki örgütlenme görevinin bir kısmını ben üstlenmiştim. Örneğin; Beyrut yafa ve Kudüs e gittim. 23 temmuz 1908 de II. Meşrutiyet ilan edildi. Bu devrimle birlikte yurtta büyükçe köklü bir değişiklik yapılması gerektiğine inanıyordum. Meşrutiyetin ilanından pek az sonra Meşrutiyete karşı yapılan ayaklanmaları bastırmak üzere Trablusgarb’a gönderildim. Orada çeşitli görüşmeler yapıp Selanik’e döndüm. Çok geçmeden 13 nisan 1909 da 31 mart vakası oldu.
İstanbul’da yeni rejime karşı gerici bir isyan baş göstermişti. İstanbul’a döndüm kısa sürede isyan bastırıldı. 27 eylül 1911 de İtalyanlar Trablusgarba saldırdı. Bende Trablusgarba gidip İtalyanlarla savaşmak istiyordum. İsteğim gerçekleşti.
Biz Trablusgrabta iken balkan savaşı başlamıştı. Avrupa yolu ile Romanya üzerinden İstanbul’a geldim. 25 Kasım 1912 de Akdeniz boğazı Kuva-i mürettebesi komutanlığı Harekat şubesi Müdürlüğüne atandım. Edirne 21 temmuz 1913 te Bulgarlardan geri alındı ve sonunda Bulgarlarla barış imzalandı. 27 ekim 1913 te Sofyaya ataşe olarak tayinim çıktı. Sofya ataşeliğim sırasında 1 Ağustos 1914'te birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Savaşta Almanların yanında yer almıştık Ondokuzuncu tümen komutanı olarak Çanakkale savaşına katıldım. Çanakkale Savaşı dünya tarihinin en büyük savaşlarından biridir. Askerin inancı bitmez tükenmez azmi sayesinde zaferle çıktık.
Bu savaştan herkese Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdik.
7 Ağustos 1918 yılında Suriye’ye VII. Ordu komutanlığına tayin edildim. Suriye cephesinde durum kötüydü, emrimdeki orduyla fazla kayıp vermeden Suriye sınırına çekildim, artık savaş bitmek üzereydi. Osmanlı İmparatorluğu 30 ekim 1918 yılında Mondros Ateşkes antlaşmasını imzaladı. Koşulları belirsiz ifadelerle dolu olan bu antlaşmayı hiçbir zaman kabullenmedim. Benim için sadece bir kağıt parçasıydı. 13 kasım 1918 de İstanbula geldiğim zaman. Haydarpaşa’dan karşıya geçerken itilaf devletlerinin donanması arasından geçmek zorunda kaldık. Yaverim Cevat Abbas’a "geldikleri gibi giderler dedim.."
İstanbul'da kaldığım sürece bu düşünceyi gerçekleştirmek için çaba gösterdim. Fakat zaman ilerledikçe ülkeyi İstanbul’dan kurtarmanın mümkün olmadığını görmüştüm. Anadoluya geçmeliydim. IX.ordu müfettişliği teklif edilince hiç duraksamadan kabul ettim. 19 mayıs 1919 da Samsun’a arkadaşlarımızla birlikte ayak bastığımızda hepimizin kafasında ülkenin nasıl kurtarılacağına ilişkin planlar vardı.
Samsun‘da şu kararı aldık;’’ Ulus egemenliğine dayanan Tam Bağımsız Yeni Türk devleti kurmak.’’12 haziranda Amasya’ya geçerek Amasya tamimini imzaladık. Ancak yaptığımız çalışmalar İstanbul’da duyuldu. Tabiki bu durum hükümetin ve İngilizlerin hoşuna gitmedi. 27 Haziranda Sivas’a geçtik. Orada halk bizi coşkuyla karşıladı. Bu arada beni tutuklamak istediler. Ancak bizi karşılayanlar Arıburnun’da Anafartalarda Çanakkale’de Benim komutamda çarpışmış Mehmetçiklerdi. Bu nedenle Beni tutuklayamadılar Sivas’tan ayrılıp Erzurum’a gelirken yolda bir ihtiyara rastladım. Ona nereye gidiyorsun böyle kendi yörenden geçinemedin mi? Dedim. Yaşlı adam bana hayır geçimimiz iyidir Hatta çocuk çocukta iyidir son günlerde duydum ki; İstanbul’dakiler bizim Erzurum’u vereceklermiş, geldim ki görem kimin malını kime veriyorlar?
’’Bu sözlerden sonra iyice anladım ki, bu milletle neler yapılmaz. 23 Temmuz 1919 da Erzurum kongresini açtık. Erzurum kongresinde alınan kararlar 11 Eylül 1919'da kapanan Sivas kongresinde onaylandı.
Halkın kendisini yönetmesi amacıyla 23 nisan 1920 de TBMM'ini açtığımızda büyük bir işi başardığımızı biliyorduk. Yeni Türk devletinin ilk anayasası 20 ocak 1921 yılında kabul edildi. Anayasaya göre; Egemenlik kesinlikle millette olacaktı. Bu arada TBMM ye karşı ayaklanmalar baş gösterdi. Bu ayaklanmaları kısa sürede bastırdık. Düzenli ordunun kurulmasıyla Kurtuluş savaşı gerçek niteliğine kavuşmuştu. Tüm yurt genelinde ordu ve halk el ele büyük bir mücadele vermekteydi. 11 ocak 1921 de I.ci İnönü savaşı zaferle Sonuçlandı. Bu savaştan sonra işgalci devletler arasındaki anlaşmazlık iyice su yüzüne çıkıyordu. Anadolu’daki direnişin basit bir olay olmadığını Türklerin yepyeni devlet kurmak için var güçleriyle savaştıklarını artık anlamaya başlamışlardı.
23 martta başlayan 2.ci İnönü savaşı 31 mart – 1 nisan 1921 de zaferle sonuçlandı. Bu zafer TBMM nin bağımsızlığa olan inancını arttırdı. Moralini daha da yükseltti. İsmet paşaya çektiğim telgrafta;’’Siz orada yalnız düşmanı değil milletin ters talihini de yendiniz.’’dedim. Yalnız yunanlılar Sakarya ırmağına kadar ilerlemişlerdi. Bazı yerlerde savunmamızı kırarak Ankara’ ya 50 kilometre kadar yaklaştılar. Durum tehlikeli idi. Ama çok büyük fedakarlıklarla düşmanın bu iler harekatını durdurduk. 13 eylül 1921 de Sakarya’nın doğusu yunanlılardan temizlenmiş Dünya tarihinin en büyük meydan muharebelerinden biri kazanılmıştı.
Sakarya meydan muharebesinden sonra yunanlılar ellerinde kalan mevzileri korumak amacıyla uzun süreli savunma savaşına hazırlanıyordu.Bizlerde büyük taarruza hazırlık yapıyorduk. 20 temmuz 1922 de başkomutanlık süresiz bana verildi. 26 ağustos sabahı erken saatlerde dikkat ve titizlikle hazırlanan taarruz planını uygulamaya koyduk. 30 Ağustosta zafer bizimdi. Düşmana toplanma fırsatı vermeden izledik. 18 eylülde Batı Anadolu’da hiçbir yunan askeri kalmamıştı. 11 ekim 1922 yılında Mudanya ateşkes anlaşmasını İsmet paşa İngilizlerle imzaladı. Türkiye’nin sınırları 24 temmuz 1923 te Lozanda belirlendi. Bu önemli anlaşmayı yine İsmet paşa imzalayacaktı. Artık hepimizi başka savaşlar bekliyordu.
Eğitimden ekonomiye kadar Osmanlı imparatorluğunun gerileme nedeni eğitimi yüzyıllarca ihmal etmesiydi. Eğitimle ilgili ilk olarak 3 mart 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat kanunu çıkardık. Artık yurttaki her çeşit öğretim kurumu devletin denetimindeydi. 1925 yılında tekke ve zaviye gibi çağdaş bir toplumda yeri olmayan kuruluşları kaldırdık. 1926 yılında medeni hukuk yürürlüğe girdi. Yapılan en önemli devrimlerden biri harf devrimidir. 1 kasım 1928 de Arap harfleri yerini Latin harflerine bıraktı.
1928 yılında Devlet yapısının laikleşmesi tamamlandı. O yıl anayasamızdan laiklikle bağdaşmayan hükümler kaldırıldı. Ekonomide önemli adımlar attık. Yapılanlar halkın desteğiyle kısa sürede hayata geçti.Türk gençliği şimdi onların bekçisi. Bu nedenle ben hep yaşıyorum..